Güzellik veya yakışıklılık iş yerinde avantaj mıdır?
Güzel ve yakışıklı insanlar gerçekten diğerlerine göre hep bir adım önde mi? Güzelliğin veya yakışıklılığın insanlara genel olarak avantaj sağladığı düşüncesi yaygındır. Peki bu işin ucu nerelere kadar uzanabilir?
"Güzellik iyidir", kişilerin zihnine yerleşen basmakalıp bir düşünce diyebiliriz. Bu düşünceye sahip olan insanlar (ki bu fark etmeden de edinilebilir) güzellik standartlarına uyan kişileri, diğerlerine göre bir adım önde görür. Burada standartlar hem topluma göre olduğundan dönemden döneme değişiyor hem de erkek/kadın ayrımını barındırmıyor. Yani toplumun güzel olarak belirlediği yüz elementlerine, bel inceliğine vb. farklı elementlere sahip olan bir kadın da bu başlığa girebilir; aynı şekilde erkek de.
Bu düşüncede güzel insanların otomatik olarak başarılı ve sağlıklı olmaları beklenir. Aynı şekilde bu düşünceye sahip olan kişiler, yüzlerini görmeden sağlıklı ve başarılı olduğunu bildikleri kişilerin de (dolaylı ya da direkt olarak) güzellik standartlarına uymalarını bekler. Yani hiç farkında olmadan üzerlerinde bir baskı oluşabilir.
Webtekno'nun haberine göre, Psikoloji Profesörü Madeline Heilman imzalı olan bir araştırmada üniversite öğrencilerine yeni mezun olan kişilerin CV’leri veriliyor ve bunları inceleyip değerlendirmeleri isteniyor. Toplum tarafından erkek veya kadın işi olarak görülen mesleklere göre cinsiyetleri değerlendiren öğrenciler, beklenildiği gibi güzel olan kişilerin (fotoğraflı) CV’lerini daha yüksek notlarla değerlendirdi. Güzel olarak değerlendirilen erkekler her iki iş kolu için de uygun görüldü. Fakat güzel kadınlar, sadece kadınlara uygun olarak görülen işlerde avantajlı oldu. Bunun sebebiyse basit. Güzel olarak görülen kadınların daha feminen karakteristikler taşıdığı düşünüldüğünden maskülenlik gerektiren işlerde yetersiz kalacaklarına inanılıyordu. Bunun 1979 tarihli bir çalışma olduğunu belirtelim.
Peki bunu neden direkt doğru olarak kabul edemeyiz? Çünkü bu çalışma laboratuvar ortamında yapıldı ve gözlemlenen kişiler de bu deneyin bir sonucu olacağının farkında olduğundan özellikle tarafsız davranmış olabilir. İşlerin bu etki sebebiyle güzel insanları kötü etkileme ihtimali de bulunuyor. Bunu görmek için de Psikoloji Profesörü Comila Shahani-Denning’in bir çalışmasına göz attık. Söz konusu çalışmada Shahani; çekici, çekici olmayan ve ortalama olarak görülen çalışanlarla ilgilenmeleri için gözlemcilerle çalışıyor ve bu kişileri disipline sokmaları isteniyor. Sonuç olarak güzel insanlar hata yaptıklarında daha çok sorumlu tutuluyor. Çekici olmayan kişiler içinse bu hatalar sadece ‘kötü şans’ olarak değerlendiriliyor. Yani bahsettiğimiz etki burada tersine dönüyor diyebiliriz.
Shahani’nin farklı araştırmalardan elde ettiği veriler, iş yerlerinde güzel insanların avantajlı olduğunu destekliyor. Beauty is beastly etkisine baktığımızda ise farklı araştırmalardan bu kadar etkili sonuçlar elde edilemediğini görüyoruz. En azından işe alımlarda durum bu şekilde. Son olarak tartışabileceğimiz bir konu: İşe alım görevlilerin seçilmesinde, adayların güzelliğe yönelik bir taraflılığı olmadığından emin olmak için işverenler nasıl yöntemler uygulayabilir? Burada John E. Stewart’ın 1980 tarihli, yargıda çekiciliğin ne gibi etkileri olduğuna odaklanan araştırma kağıdına göz attık.Buradaki çalışmada gözlemciler belirli duruşmalara katılıp sanığın çekiciliğini değerlendiriyordu.Toplamda çekicilik değerleri değişen 67 sanığın ve bu sanıkların aldıkları cezaların gözden geçirilmesi sonrası, çekici olan kişilerin diğerlerine göre daha az süre ceza aldıkları görüldü. Elbette bu durumda cinsiyet de rol oynayabilir: Bu konuya da Angela Ahola ve Åke Hellström’ün 2009 tarihli çalışması ışık tutuyor. Söz konusu çalışmada çeşitli güzellik derecelerine sahip kişilerin fotoğrafları ve işlemiş olabilecekleri suçlar gözlemlenen gruba veriliyor.Sonucunda ise az da olsa kadınlara karşı daha yumuşak bir tutumun olduğu görülüyor. Fakat bunun sadece güzel kadınlara karşı olduğunu belirtelim. Erkeklerde ise böyle bir durum gözlemlenmemiş.Bunun bir örneğini görebilmek için Casey Anthony davasına göz atabilirsiniz.
Eğitimde bildiğimiz üzere görünüşünüzün bir önemi yoktur. En azından güzel/yakışıklı insanların kağıtları daha hızlı doldurmadığını biliyoruz. Fakat belli başlı çalışmalara göre güzel insanlara karşı olan ‘beklenti’ diğerlerine göre daha yüksek.Bu, o kişilerin üstünde baskı oluşturuyor gibi düşünmeyin, zira o bunun dışında tuttuğumuz bir konu. Burada daha çok kafada “zekidir herhalde, zeki olmalı” düşüncesinin oluşması söz konusu. Fakat bu fark edilmiyor bile. Bu bağlamda da öğretmenler, görece daha güzel olan öğrencilerinden otomatik olarak daha iyi sonuçlar bekleyebiliyor. Bunun yanında o öğrencilerin geleceğini parlak görmeleri, onlarda liderlik gibi vasıfların gelişeceğini düşünmeleri gibi durumlar da söz konusu. Bu beklenti, o öğrencilere ayrı bir ilgi doğurabilir ve bu da daha başarılı olmalarını sağlayabilir. Fakat çıkıp da güzel veya yakışıklı oldukları için başarılılar diyebilir miyiz? Diyemeyiz elbette, ama bilimde basmakalıp cümlelere yer yok. Bu yüzden de (yani dışarıdan beklenen değil de) asıl başarının güzellikle ilgisinin olup olmadığına dair çok sayıda çalışma yapıldı.Dorian G. Mitchem imzalı çalışmaya baktığımızda güzel görünen insanlardan otomatik olarak güzel derecelerin beklendiğini görebiliyoruz.
İş somut verilere geldiğinde Mitchem, güzellikle akademik başarının bağlantılı olmadığını, diğer çok sayıda çalışma yapan kişiyle birlikte gösteriyor.Akademik başarıya bağlanan en yakın faktörlerin ise düzenlilik, titizlik ve çalışkanlık olduğu görüldü. Peki eğitim konusundaki çalışmalara baktığımızda tüm bunlar ne demek? Akademik başarının önden tahmin edilmesinde insanları, güzelliğin yanılgıya düşürdüğünü söylemiştik. Basitçe bu ortadan kalkarsa daha isabetli tahminler yapılacaktır. Bu durumun ortadan kalkması da o kadar kolay değil elbette. Kontrollü bir objektiflik gerektiriyor.
İş görüşmesine gelen ve aynı şeyleri sunan iki kişiden birinde uykulu bir yüz ifadesi görülüyorsa ve genel temizliği diğeri kadar iyi değilse güzellik yanılgısı sebebiyle ondan aşağıdaymış gibi görünebilir. Bundan da önemlisi, bakımlı ve uyku belirtisi olmayan yüzlerin sağlığa ve düzene işaret ettiği düşünüldüğü için de bu yüzler, güzellik standartlarına tabir yerindeyse cuk otururlar. GÜZEL GÖRÜNEN YÜZLER GERÇEKTEN SAĞLIĞA VE DÜZENE İŞARET EDER Mİ? Massachusetts Üniversitesi Psikoloji bölümünden S. Michael Kalick, bir çalışmasında buna odaklanmış.Çalışmasının sonucunda ise kişilerin görünüşüne göre yapılan bu tür tahminlerin aslında 'asıl' sağlık tahmininin önüne geçtiğini bulmuş. Elbette burada parantez açıp baygın yüz ifadelerinin veya bunun gibi zamana göre değişebilen diğer yüz ifadelerinin dışarıda tutulduğunu belirtelim. Hastayken hepimiz daha soluk görünürüz sonuçta. Bu çalışmada ise hasta olmayan, sağlıklı bireyler yer alıyor ve ona göre tahminler yapılıyor. Bu da şu demek: Her gereksinimi karşıladığınız bir iş görüşmesine gittiğinizde sırf görünümünüz o dönemin güzellik şartlarına uymadığı için o işi alamayabilirsiniz. Yani o noktada bir standart oluşmuş olur ve artık işin gereksinimi uzmanlıktan çıkıp, kimse fark etmemiş olsa da görünüme taşınır.
Alıntıdır
Güzel ve yakışıklı insanlar gerçekten diğerlerine göre hep bir adım önde mi? Güzelliğin veya yakışıklılığın insanlara genel olarak avantaj sağladığı düşüncesi yaygındır. Peki bu işin ucu nerelere kadar uzanabilir?
"Güzellik iyidir", kişilerin zihnine yerleşen basmakalıp bir düşünce diyebiliriz. Bu düşünceye sahip olan insanlar (ki bu fark etmeden de edinilebilir) güzellik standartlarına uyan kişileri, diğerlerine göre bir adım önde görür. Burada standartlar hem topluma göre olduğundan dönemden döneme değişiyor hem de erkek/kadın ayrımını barındırmıyor. Yani toplumun güzel olarak belirlediği yüz elementlerine, bel inceliğine vb. farklı elementlere sahip olan bir kadın da bu başlığa girebilir; aynı şekilde erkek de.
Bu düşüncede güzel insanların otomatik olarak başarılı ve sağlıklı olmaları beklenir. Aynı şekilde bu düşünceye sahip olan kişiler, yüzlerini görmeden sağlıklı ve başarılı olduğunu bildikleri kişilerin de (dolaylı ya da direkt olarak) güzellik standartlarına uymalarını bekler. Yani hiç farkında olmadan üzerlerinde bir baskı oluşabilir.
Webtekno'nun haberine göre, Psikoloji Profesörü Madeline Heilman imzalı olan bir araştırmada üniversite öğrencilerine yeni mezun olan kişilerin CV’leri veriliyor ve bunları inceleyip değerlendirmeleri isteniyor. Toplum tarafından erkek veya kadın işi olarak görülen mesleklere göre cinsiyetleri değerlendiren öğrenciler, beklenildiği gibi güzel olan kişilerin (fotoğraflı) CV’lerini daha yüksek notlarla değerlendirdi. Güzel olarak değerlendirilen erkekler her iki iş kolu için de uygun görüldü. Fakat güzel kadınlar, sadece kadınlara uygun olarak görülen işlerde avantajlı oldu. Bunun sebebiyse basit. Güzel olarak görülen kadınların daha feminen karakteristikler taşıdığı düşünüldüğünden maskülenlik gerektiren işlerde yetersiz kalacaklarına inanılıyordu. Bunun 1979 tarihli bir çalışma olduğunu belirtelim.
Peki bunu neden direkt doğru olarak kabul edemeyiz? Çünkü bu çalışma laboratuvar ortamında yapıldı ve gözlemlenen kişiler de bu deneyin bir sonucu olacağının farkında olduğundan özellikle tarafsız davranmış olabilir. İşlerin bu etki sebebiyle güzel insanları kötü etkileme ihtimali de bulunuyor. Bunu görmek için de Psikoloji Profesörü Comila Shahani-Denning’in bir çalışmasına göz attık. Söz konusu çalışmada Shahani; çekici, çekici olmayan ve ortalama olarak görülen çalışanlarla ilgilenmeleri için gözlemcilerle çalışıyor ve bu kişileri disipline sokmaları isteniyor. Sonuç olarak güzel insanlar hata yaptıklarında daha çok sorumlu tutuluyor. Çekici olmayan kişiler içinse bu hatalar sadece ‘kötü şans’ olarak değerlendiriliyor. Yani bahsettiğimiz etki burada tersine dönüyor diyebiliriz.
Shahani’nin farklı araştırmalardan elde ettiği veriler, iş yerlerinde güzel insanların avantajlı olduğunu destekliyor. Beauty is beastly etkisine baktığımızda ise farklı araştırmalardan bu kadar etkili sonuçlar elde edilemediğini görüyoruz. En azından işe alımlarda durum bu şekilde. Son olarak tartışabileceğimiz bir konu: İşe alım görevlilerin seçilmesinde, adayların güzelliğe yönelik bir taraflılığı olmadığından emin olmak için işverenler nasıl yöntemler uygulayabilir? Burada John E. Stewart’ın 1980 tarihli, yargıda çekiciliğin ne gibi etkileri olduğuna odaklanan araştırma kağıdına göz attık.Buradaki çalışmada gözlemciler belirli duruşmalara katılıp sanığın çekiciliğini değerlendiriyordu.Toplamda çekicilik değerleri değişen 67 sanığın ve bu sanıkların aldıkları cezaların gözden geçirilmesi sonrası, çekici olan kişilerin diğerlerine göre daha az süre ceza aldıkları görüldü. Elbette bu durumda cinsiyet de rol oynayabilir: Bu konuya da Angela Ahola ve Åke Hellström’ün 2009 tarihli çalışması ışık tutuyor. Söz konusu çalışmada çeşitli güzellik derecelerine sahip kişilerin fotoğrafları ve işlemiş olabilecekleri suçlar gözlemlenen gruba veriliyor.Sonucunda ise az da olsa kadınlara karşı daha yumuşak bir tutumun olduğu görülüyor. Fakat bunun sadece güzel kadınlara karşı olduğunu belirtelim. Erkeklerde ise böyle bir durum gözlemlenmemiş.Bunun bir örneğini görebilmek için Casey Anthony davasına göz atabilirsiniz.
Eğitimde bildiğimiz üzere görünüşünüzün bir önemi yoktur. En azından güzel/yakışıklı insanların kağıtları daha hızlı doldurmadığını biliyoruz. Fakat belli başlı çalışmalara göre güzel insanlara karşı olan ‘beklenti’ diğerlerine göre daha yüksek.Bu, o kişilerin üstünde baskı oluşturuyor gibi düşünmeyin, zira o bunun dışında tuttuğumuz bir konu. Burada daha çok kafada “zekidir herhalde, zeki olmalı” düşüncesinin oluşması söz konusu. Fakat bu fark edilmiyor bile. Bu bağlamda da öğretmenler, görece daha güzel olan öğrencilerinden otomatik olarak daha iyi sonuçlar bekleyebiliyor. Bunun yanında o öğrencilerin geleceğini parlak görmeleri, onlarda liderlik gibi vasıfların gelişeceğini düşünmeleri gibi durumlar da söz konusu. Bu beklenti, o öğrencilere ayrı bir ilgi doğurabilir ve bu da daha başarılı olmalarını sağlayabilir. Fakat çıkıp da güzel veya yakışıklı oldukları için başarılılar diyebilir miyiz? Diyemeyiz elbette, ama bilimde basmakalıp cümlelere yer yok. Bu yüzden de (yani dışarıdan beklenen değil de) asıl başarının güzellikle ilgisinin olup olmadığına dair çok sayıda çalışma yapıldı.Dorian G. Mitchem imzalı çalışmaya baktığımızda güzel görünen insanlardan otomatik olarak güzel derecelerin beklendiğini görebiliyoruz.
İş somut verilere geldiğinde Mitchem, güzellikle akademik başarının bağlantılı olmadığını, diğer çok sayıda çalışma yapan kişiyle birlikte gösteriyor.Akademik başarıya bağlanan en yakın faktörlerin ise düzenlilik, titizlik ve çalışkanlık olduğu görüldü. Peki eğitim konusundaki çalışmalara baktığımızda tüm bunlar ne demek? Akademik başarının önden tahmin edilmesinde insanları, güzelliğin yanılgıya düşürdüğünü söylemiştik. Basitçe bu ortadan kalkarsa daha isabetli tahminler yapılacaktır. Bu durumun ortadan kalkması da o kadar kolay değil elbette. Kontrollü bir objektiflik gerektiriyor.
İş görüşmesine gelen ve aynı şeyleri sunan iki kişiden birinde uykulu bir yüz ifadesi görülüyorsa ve genel temizliği diğeri kadar iyi değilse güzellik yanılgısı sebebiyle ondan aşağıdaymış gibi görünebilir. Bundan da önemlisi, bakımlı ve uyku belirtisi olmayan yüzlerin sağlığa ve düzene işaret ettiği düşünüldüğü için de bu yüzler, güzellik standartlarına tabir yerindeyse cuk otururlar. GÜZEL GÖRÜNEN YÜZLER GERÇEKTEN SAĞLIĞA VE DÜZENE İŞARET EDER Mİ? Massachusetts Üniversitesi Psikoloji bölümünden S. Michael Kalick, bir çalışmasında buna odaklanmış.Çalışmasının sonucunda ise kişilerin görünüşüne göre yapılan bu tür tahminlerin aslında 'asıl' sağlık tahmininin önüne geçtiğini bulmuş. Elbette burada parantez açıp baygın yüz ifadelerinin veya bunun gibi zamana göre değişebilen diğer yüz ifadelerinin dışarıda tutulduğunu belirtelim. Hastayken hepimiz daha soluk görünürüz sonuçta. Bu çalışmada ise hasta olmayan, sağlıklı bireyler yer alıyor ve ona göre tahminler yapılıyor. Bu da şu demek: Her gereksinimi karşıladığınız bir iş görüşmesine gittiğinizde sırf görünümünüz o dönemin güzellik şartlarına uymadığı için o işi alamayabilirsiniz. Yani o noktada bir standart oluşmuş olur ve artık işin gereksinimi uzmanlıktan çıkıp, kimse fark etmemiş olsa da görünüme taşınır.
Alıntıdır