Adım Andrew Haigh ve All of Us Strangers’ın yönetmeni ve senaristiyim. Burada Andrew Scott’ın canlandırdığı Adam’ı, ebeveynleri öldükten 30 yıl sonra ilk kez buluştuğunu görüyoruz. Babayı Jamie Bell, evden yeni ayrılan anneyi ise Claire Foy canlandırıyor. “Evet, öylesin.” Ve bence bu gerçekten özel, tuhaf ve tuhaf bir an. Demek istediğim, kaybettiğiniz biriyle tanışma fikri çok güçlü, tuhaf ve sıradışı. Ama hoşuma giden şey Adam’ın neredeyse hiç şaşırmamasıdır. İçeri girmekten bile korkmuyor. Bu yeniden bağlantıyı istiyor. “Yer mi?” “Yalnız mı yaşıyorsun?” “Kendi evin mi var?” “Evet. Sadece bir apartman dairesi.” “Sana ne dedim? Sana ne söyledim? Sana onun iyileşeceğini söylemiştim, değil mi?’ Ve bu aslında sekiz yaşıma kadar yaşadığım çocukluk evimde çekildi. Yani burada çekim yapmak büyülü bir deneyimdi. Perili bir ev gibiydi. “Yaratıcı olacağını her zaman biliyordum.” Geleneksel ruhlar gibi hissetmemeleri benim için çok önemliydi. Normal hayalet hikayelerinin mantığına dahil olmak istemedim. Ona dokunuyorlar. Bu dokunuşu çok çok erken görüyoruz. Bu filmde çok fazla dokunuş ve hassasiyet var. Ve bu benim için çok önemliydi. Bu çok tuhaf çünkü ona oğullarıymış gibi davranıyorlar ama aynı zamanda ona bir içki ikram ediyorlar. Artık küçük bir çocuk olmadığı çok açık. Ve yavaş yavaş sahneye doğru düşünüyorum, gerçekten şu anda olmadığımızı hissetmenizi istiyorum. Anne babanın giyim tarzı. Gerçek şu ki, ikisi de sigara içiyor. Kullandıkları dil benim için çok önemliydi çünkü izleyicilerin ne izlediğimizi bilmemesini istiyordum. Onlar hayalet mi? Bunlar onun bilinçaltının tezahürleri mi? Bu bir fantezi mi? Ben de bu farklı unsurlarla oynamak istedim, böylece tüm bunların olabileceğini ve size neyin gerçek, neyin gerçek olmadığı konusunda sorular sormaya devam edebileceğini hissettim. [CLINKING]