İllüzyonist Sermet Erkin, Atatürk'ün cenaze kortejinde taşınan çelengin parçalarına evinde özenle bakıyor
İllüzyonist Sermet Erkin, Atatürk'ün vefatının ardından İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları tarafından pirinç levhalardan hazırlanan ve cenaze kortejinde taşınan çelengin parçalarını evinde özenle saklıyor.
Kocaeli'de yaşayan illüzyonist Sermet Erkin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının ardından İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları tarafından pirinç levhalardan hazırlanan ve cenaze kortejinde taşınan çelengin parçalarını evinde özenle saklıyor.
Çocukluk döneminde tanıştığı dünyaca ünlü illüzyonist Zati Sungur'dan etkilenerek bu sanatı yapmaya başlayan Sermet Erkin'in (64) Kocaeli'nin Karamürsel ilçesinde yaşadığı evinde, 50 yıllık sanat hayatı süresince biriktirdiği kitaplar, dergiler ve plaklar yer alıyor.
Erkin, kendisine tiyatro sanatçısı Necdet Mahfi Ayral'dan kalan, 1938 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün ardından İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları tarafından pirinç levhalardan hazırlanan ve cenaze kortejinde taşınan çelengin parçalarını da evinde muhafaza ediyor.
"EVİMDEKİ EN DEĞERLİ PARÇA BU"
Sermet Erkin, İstanbul Şehir Tiyatroları kostüm sorumluları Hamdi Şarlıgil, Adnan ve Osman Görgün ile tiyatro sanatkarlarının Atatürk'e olan sevgilerini ve ölümünden duydukları üzüntüyü göstermek için sabaha kadar büyük çelenk hazırladıklarını anlattı.
Bunun çiçek çelengi olmadığını, pirinç levhalarla yapılmış özel bir çelenk olduğunu anlatan Erkin, "Ortasına da 'İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Sanatkarları' diye yazmışlar. Cenaze kortejinde bu çelengi taşımışlar. Hatta o gün frak giymişler, çelengi nöbetleşe taşımışlar çünkü çok büyük çelenk. Çelengi Sarayburnu'na kadar taşımışlar, sonra bunu saklamışlar. Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e nakli sırasında yine bu çelengi taşımışlar. Daha sonra bu çelengi İstanbul'a getirerek aralarında pay etmişler" diye konuştu.
Erkin, çelengi yapan sanatçılar ile bu çelengin Atatürk'ün cenaze kortejinin en önünde taşındığı anda çekilen fotoğrafları da sakladığını anlattı.
Tiyatro sanatçısı Necdet Mahfi Ayral'ın bu çelengin parçalarını kutunun içinde sakladığını, 2004'te vefat etmesiyle kızının bunları kendisine verdiğini söyledi.
Çelenk parçalarını Ayral'ın sakladığı şekilde muhafaza ettiğini dile getiren Erkin, "Zannediyorum Necdet hocadan sonra kimsede parçaları kalmadı. Kutunun üzerinde Necdet Mahfi'nin el yazısıyla 'Hatıra Atatürk çelenk malzemeleri 1938' yazıyor. Bütün piyes, kitap, şapka, kravat, gözlük gibi aksesuarlarını saklıyordu. Bana 'Bunlar senin evladım' diyordu. Ama ben sağken almadım çünkü onlar onun hayatının bir parçasıydı. Vefatından sonra kızı Jeyan Hanım 'Al bunlar senin' dedi" ifadelerini kullandı.
Erkin, çelenk parçalarının çok güzel yapıldığını belirterek, "Pirinç levhalarla yapılmış, bayağı emek verip yapmışlar. Evimin üç katında Türk tiyatrosunun tarihini anlatan kitaplar, aksesuarlar, dergiler var. Bunlar içinde en değerli parça bu. Kızım Nazlı eve gelen herkese 'Baba Atatürk'ün çelengini gösterelim' derdi. Aynı heyecan onlara da geçti" dedi.
"HATIRASIYLA YAŞAMAYA DEVAM EDECEĞİZ"
Gazi Atatürk'ün sanata ve sanatçıya verdiği öneme işaret eden Erkin, Ayral'ın ve diğer tiyatro sanatçılarının onunla yaşadığı anılarını dinleme imkanı bulduğu için kendisini çok şanslı hissettiğini dile getirdi.
Atatürk'ün saat 20.00'de başlayacak tiyatroya geç kaldığını, o dönem, sanatçıların vatandaşları bekletmemek için gösterimi, duyurulan saatte başlattığını aktaran Erkin, "Muhsin Bey, oyunu başlatıyor ve Atatürk saat 20.05'te geliyor. 'Paşam, biz sizin öğrettiğiniz şekilde, halka verdiğiniz değeri bilerek, halkın değerine olan saygımızdan ötürü, piyesi halka ilan ettiğiniz saatte başlattık.' diyorlar. Atatürk, 'Doğru yapmışsınız çocuklar. Doğrusu da budur. Geç kalmamalıydım' diyor" ifadelerini kullandı.
Erkin, sanat hayatında yarım asrı geride bıraktığını anımsatarak, şunları söyledi:
"Atatürk ile çok yakın temasta olmuş Safiye Ayla, Vasfi Rıza, Bedia Muvahhit ile yaşadım. Atatürk'ü onlardan dönem dönem çok çeşitli şekillerde dinledim. Hepsinde şöyle bir özlem vardı: 'Ah Atatürk başkaydı, Atatürk'ün döneminde sanat bambaşkaydı. O dönemde kıymet bambaşkaydı. Turneye gittiğimiz zaman trenden bizi vali karşılardı, kaymakam karşılardı.' Bunları çok duyduğum, işittiğim için hep içimde 'Keşke Atatürk'ün zamanında yaşasaydım' diye bir burukluk vardı. Bir de beni nedense Atatürk'e benzetirlerdi. Çocukken de benzetirlerdi. Hatta bir öğretmenim bana 'Kemal' derdi. Hatırasıyla yaşamaya devam edeceğiz. Umarım el birliğiyle sanat, onun bıraktığı dönemden, çok daha yüksek dönemlerine ulaşacak."
Alıntıdır
İllüzyonist Sermet Erkin, Atatürk'ün vefatının ardından İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları tarafından pirinç levhalardan hazırlanan ve cenaze kortejinde taşınan çelengin parçalarını evinde özenle saklıyor.
Kocaeli'de yaşayan illüzyonist Sermet Erkin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının ardından İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları tarafından pirinç levhalardan hazırlanan ve cenaze kortejinde taşınan çelengin parçalarını evinde özenle saklıyor.
Çocukluk döneminde tanıştığı dünyaca ünlü illüzyonist Zati Sungur'dan etkilenerek bu sanatı yapmaya başlayan Sermet Erkin'in (64) Kocaeli'nin Karamürsel ilçesinde yaşadığı evinde, 50 yıllık sanat hayatı süresince biriktirdiği kitaplar, dergiler ve plaklar yer alıyor.
Erkin, kendisine tiyatro sanatçısı Necdet Mahfi Ayral'dan kalan, 1938 yılında Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün ardından İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları tarafından pirinç levhalardan hazırlanan ve cenaze kortejinde taşınan çelengin parçalarını da evinde muhafaza ediyor.
"EVİMDEKİ EN DEĞERLİ PARÇA BU"
Sermet Erkin, İstanbul Şehir Tiyatroları kostüm sorumluları Hamdi Şarlıgil, Adnan ve Osman Görgün ile tiyatro sanatkarlarının Atatürk'e olan sevgilerini ve ölümünden duydukları üzüntüyü göstermek için sabaha kadar büyük çelenk hazırladıklarını anlattı.
Bunun çiçek çelengi olmadığını, pirinç levhalarla yapılmış özel bir çelenk olduğunu anlatan Erkin, "Ortasına da 'İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları Sanatkarları' diye yazmışlar. Cenaze kortejinde bu çelengi taşımışlar. Hatta o gün frak giymişler, çelengi nöbetleşe taşımışlar çünkü çok büyük çelenk. Çelengi Sarayburnu'na kadar taşımışlar, sonra bunu saklamışlar. Etnografya Müzesi'nden Anıtkabir'e nakli sırasında yine bu çelengi taşımışlar. Daha sonra bu çelengi İstanbul'a getirerek aralarında pay etmişler" diye konuştu.
Erkin, çelengi yapan sanatçılar ile bu çelengin Atatürk'ün cenaze kortejinin en önünde taşındığı anda çekilen fotoğrafları da sakladığını anlattı.
Çelenk parçalarını Ayral'ın sakladığı şekilde muhafaza ettiğini dile getiren Erkin, "Zannediyorum Necdet hocadan sonra kimsede parçaları kalmadı. Kutunun üzerinde Necdet Mahfi'nin el yazısıyla 'Hatıra Atatürk çelenk malzemeleri 1938' yazıyor. Bütün piyes, kitap, şapka, kravat, gözlük gibi aksesuarlarını saklıyordu. Bana 'Bunlar senin evladım' diyordu. Ama ben sağken almadım çünkü onlar onun hayatının bir parçasıydı. Vefatından sonra kızı Jeyan Hanım 'Al bunlar senin' dedi" ifadelerini kullandı.
Erkin, çelenk parçalarının çok güzel yapıldığını belirterek, "Pirinç levhalarla yapılmış, bayağı emek verip yapmışlar. Evimin üç katında Türk tiyatrosunun tarihini anlatan kitaplar, aksesuarlar, dergiler var. Bunlar içinde en değerli parça bu. Kızım Nazlı eve gelen herkese 'Baba Atatürk'ün çelengini gösterelim' derdi. Aynı heyecan onlara da geçti" dedi.
Gazi Atatürk'ün sanata ve sanatçıya verdiği öneme işaret eden Erkin, Ayral'ın ve diğer tiyatro sanatçılarının onunla yaşadığı anılarını dinleme imkanı bulduğu için kendisini çok şanslı hissettiğini dile getirdi.
Atatürk'ün saat 20.00'de başlayacak tiyatroya geç kaldığını, o dönem, sanatçıların vatandaşları bekletmemek için gösterimi, duyurulan saatte başlattığını aktaran Erkin, "Muhsin Bey, oyunu başlatıyor ve Atatürk saat 20.05'te geliyor. 'Paşam, biz sizin öğrettiğiniz şekilde, halka verdiğiniz değeri bilerek, halkın değerine olan saygımızdan ötürü, piyesi halka ilan ettiğiniz saatte başlattık.' diyorlar. Atatürk, 'Doğru yapmışsınız çocuklar. Doğrusu da budur. Geç kalmamalıydım' diyor" ifadelerini kullandı.
Erkin, sanat hayatında yarım asrı geride bıraktığını anımsatarak, şunları söyledi:
"Atatürk ile çok yakın temasta olmuş Safiye Ayla, Vasfi Rıza, Bedia Muvahhit ile yaşadım. Atatürk'ü onlardan dönem dönem çok çeşitli şekillerde dinledim. Hepsinde şöyle bir özlem vardı: 'Ah Atatürk başkaydı, Atatürk'ün döneminde sanat bambaşkaydı. O dönemde kıymet bambaşkaydı. Turneye gittiğimiz zaman trenden bizi vali karşılardı, kaymakam karşılardı.' Bunları çok duyduğum, işittiğim için hep içimde 'Keşke Atatürk'ün zamanında yaşasaydım' diye bir burukluk vardı. Bir de beni nedense Atatürk'e benzetirlerdi. Çocukken de benzetirlerdi. Hatta bir öğretmenim bana 'Kemal' derdi. Hatırasıyla yaşamaya devam edeceğiz. Umarım el birliğiyle sanat, onun bıraktığı dönemden, çok daha yüksek dönemlerine ulaşacak."
Alıntıdır